17 Mayıs 2006 tarihinde, bir çağdışı şeriatçı avukatın tek başına, danıştay’a baskın düzenleyip 2. Daire üyelerinden birinin ölmesi, diğer dördünün de yaralanması olayı; birkaç günlüğüne zahiren de olsa ülkede sanki bir karışıklık varmış gibi bir havanın yaratılmasına sebep olmuştur. Bunu yaptıranların bir taşla birkaç kuş vurmak istemeleri, aynı zamanda da tertipçilerin de kimler olabileceğini ele vermektedir.
Ertesi gün sabahın erken saatlerinden itibaren, sözde ATATÜRK’çü olan tahsilli, tahsilsiz on binlerce insan alkışlarla Anıtkabir’de ATATÜRK’ÜN mozolesinin önünden geçerek nasıl bir ideolojiye sahip olduklarını ortaya koymuşlardır. Anıtkabirde alkışlarla şamata yapılması şöyle dursun, bu kutsal mekânda fısıldamak bile Atatürk’e, TÜRK’lüğe ve dinimize saygısızlıktır. Anıtkabir’i senelerce ziyaret ettik. Törene katılanların hepsinin çıt çıkarmamak için adeta nefes bile almadan huşu içinde tazimde bulunduğunu her zaman hatırlarız.
Bu alkış olayına Genel Kurmay Başkanlığımız niye meydan vermiş ve müsaade etmiştir, anlamakta güçlük çekmekteyiz.
Yoksa Anıtkabir’in yönetimi ve korunması sorumluluğu Genel Kurmay Başkanlığından alınıp ideolojik bir kuruma mı devredilmiştir!
Öğleden sonra ikindi vakti, cenaze namazının eda edilmesi için Kocatepe Cami’inin avlusunda toplanan aynı ideolojiye sahip topluluk; Anıtkabir’deki hezeyanı devam ettirmiş, caminin Allah’ın evi olduğu dikkate alınmamış, cenaze namazı kılmaya gelen zevata saldırılmış, yuhalanmış, hükümetin istifa etmesi istenmiş, katil Başbakan sloganları ortalığı çınlatmış, cami avlusu ideolojik bir siyasi partinin miting alanına dönüştürülmüştür.
Geçmişteki tutum ve davranışlarıyla (İsmet İnönü’nün CHP Başkanlığından düşürülmesi ve meclisteki Merve Kavakçı olayları) zihinlerde iz bırakan eski Başbakan, sağlık durumu elvermediği halde, Laiklik şehidine son görevimi yapmalıyım diyerek cami avlusunda boy göstermiş, hezeyan içindeki topluluğa destek vermek istemiş, o esnada beynindeki kanama başlamış, aynı gün akşam komaya girmiş, tıbbi müdahaleye rağmen bugüne dek durumunda bir düzelme olmamıştır.
Danıştay’a saldırıdan ve ertesi gün Anıtkabir ve Kocatepe Cami’inde yaşananlardan sonra Sayın Genel Kurmay Başkanı; basına da intikal eden şu değerlendirmeyi yapmıştır: ‘”Danıştay’a yapılan saldırı tamamen gerici, terörist silahlı bir eylemdir. Bu eylemi gerek yapanları, gerek eylemi gerekse bu eylemi yapan kişiyi yaratan zihniyeti tamamen kınıyoruz. Bunu Sayın Cumhurbaşkanımız çok güzel bir şekilde dile getirdi. Dilerim, bu gibi olaylar tekrar olmaz. Gösterilen reaksiyon, halkın duyarlılığı hakikaten takdir edici… Ancak bu bir tek güne, bir tek olaya reaksiyon olarak kalmamalı, daimilik kazanmalı, devamlı olarak herkes tarafından takip edilmeli. Olayı Silahlı Kuvvetler olarak şiddetle kınıyorum.
Tayyip Erdoğan’ın Genel Kurmay Başkanı’nın beyanına tepkisi: “Türk Silahlı Kuvvetleri kime bağlı, BAŞBAKAN’A. Oraya bu tür hareketleri ve tepkileri makul karşılamak ve devamını istemek tasvip edilemez. ,Ülkede sorumluluk mevkisinde olan insanların söylediği her sözün bir bedeli vardır. Bu piyasaları etkiler. İç huzuru etkiler. Huzuru, barışı, sevgiyi daha ileri taşımak için tüm kurumlar el ele vermek zorundayız.”
Amerikan basını daha da ileri giderek ‘Tayyip Erdoğan tetiği çekmemiş olabilir, ama kesinlikle silahı sağlayan kişidir.” diye yazabilmiştir.
20.05.2006 tarihli Hürriyet gazetesinde, başyazar şu değerlendirmeyi yapmıştır: “Bir tetikçi, elindeki silahla TÜRK toplumunu paramparça edecek muazzam bir el bombası etkisi yapabildi. Bu hepimiz için ürkütücü bir gerçektir.”
Bu üç beyandan, tetikçilerin kimler olabileceğini vatanını seven sağduyu sahibi halkımıza bırakıyoruz.
Olayın seyrine bir göz atalım:
Binadaki görüntü kameraları arızalı oldukları için olaydan bir gün önce tamire gönderilmiştir.
Suikastçı bir gün önce binaya gelmiş ve keşif yapmıştır.
Böylece ertesi gün, suikastçı, belinde tabancası olduğu halde elini kolunu sallayarak toplantı odasına girmiş ve üstlendiği görevi hiçbir engelle karşılaşmadan kusursuzca yerine getirmiştir. Bunun ardından, hemen muhalefet partisi lideri “siyasete kan bulaşmıştır” beyanını patlatabilmiştir. Birkaç saat içinde, çok seri bir şekilde delil toplayıp, olayı değerlendirerek karara varmak her faninin işi değildir. Dünyada eşine çok ender rastlanan bir vakadır.
Dava devam etmektedir. Bekleyelim neticesini hep beraber göreceğiz.
Heybeliada, TEMMUZ 2006