İnsanoğlunun yaşamını devam ettirebilmesi için bütün ihtiyaçları (yeme, içme, örtünme, korunma, barınma gibi…) Allah tarafından var edilmiş ve onun istifadesine sunulmuştur.
Adem’den kıyamete kadar devam edecek zaman içinde; Allah, canlıların hayatiyetlerini devam ettirebilmeleri için gerek duyulan bütün şeyleri ve ortamları da aynı zamanda meydana getirmiştir. Dünyanın hangi noktasını ele alırsanız alın (kutupları, ekvatoru, gökleri, denizleri ve derinliklerini) bunların tamamen gerçek olduğunu, her düşünen kimse kolaylıkla müşahede edebilir.
Hal böyle iken, insanlar açlık sebebiyle ölüyorlarsa, bu diğer insanların bencilliği, ayıbı ve günahıdır.
Dünyanın herhangi bir yerinde canlıların yaşamlarını devam ettirmeleri mümkün olmayabilir.
Bu durum karşısında hayvanlar daha verimli topraklara göç ederek rızıklarını temin edebilirler.
Halbuki diğer tarafta, insanoğlunun kendine göre ortaya koyduğu usuller (ülkeler arasındaki sınırlar vs.) ve vurdumduymazlığı nedeniyle, açlık tehlikesiyle karşılaşan topluluklar; ziraata elverişli topraklara göç edememekte ve büyük ölçüde ölümlere maruz kalmaktadırlar.
Bunu önlemenin yolu; bu gibi bölgelerdekilere, ziraata elverişli topraklara göç etmelerine imkan vermek, onları bu verimsiz bölgelerden kurtarmaktır.
Günahların en büyüğü Allah’a eş koşmak olduğuna göre, herhalde ikincisi hayatın israf üzerine devam ettirilmesidir.
İsraf etmenin başında; senede üç veya dört kez ürün veren bölgelere, fabrikalar ve meskun mahaller inşası gelmektedir. Buna karar verenler ve yapanlar, her kim olursa olsun vebal altındadır, bilerek, bilmeyerek günah işlemektedirler.
Zira Allah, ziraata elverişli yerleri insanların ve canlıların rızıklarını temin etmeleri için var etmiştir.
-(14/37) “Rabbimiz, Ben çocuklarımdan kimini, namaz kılmaları için, Senin kutsal evinin yanında, ziraate elverişsiz bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz, insanların gönüllerini onlara meylettir, şükretmeleri için onları ürünlerle rızıklandır.”
Görüldüğü gibi, Allah dünya üzerindeki ilk evini, kutsal KABE’yi ziraata elverişsiz bir vadiye inşa ettirmiş ve İbrahim de çocuklarından kimini oraya yerleştirmiştir.
Bu üç kelimede, düşünen insanlar için ibretler vardır.
1960’larda Bursa ovası, 30 sene sonra, aynı hata tekrarlanarak, 1990’larda Adapazarı ovası otomotiv sanayinin hışmına uğramış ve ilerde telafisi mümkün olmayan, ziraata elverişli toprakların katliamına göz yumulmuştur.
SON SÖZ:
GAP projeleri uygulanırken ve bu gibi diğer çalışmalar yapılırken ziraata elverişli toprakların israf edilmemesini, bütün insanların hizmetine sunulmasını, sanayi tesislerinin, alt yapılarının ve meskun mahallerin biraz külfetle de olsa ziraata elverişli olmayan topraklar üzerinde planlanmasını ve inşasını, insanoğlunun rızkının sağlanmasına birinci önceliğin verilmesini, konforun ise rızık israfına yer vermeyecek şekilde gerçekleştirilmesini ilgililerden yetkililerden her zaman beklemeliyiz.