DİN VE GEÇİM (1998)

Kur’an geçim  (maişet)aracı değildir ve olmamalıdır da!

Ülkemizde, Kur’anı konu alan dini yayınlar pazarlanarak, geçim kaynağı olarak kullanılmakta, Müslüman aileler bu yolla hayatlarını idame ettirebilmektedirler. Devlet memuru statüsündeki kadrolu din görevlileri, dini eğitim görmüş öğretmen, doçent, profesörlerin bir bölümü aldıkları maaşların dışında Kur’an okumak, hatim indirmek, yazılı ve görsel basında görev almak suretiyle maddi menfaat sağlamaktadırlar. Kur’an’a göre bütün Peygamberler vahiy yoluyla Allah’tan aldıkları emirleri hiçbir menfaat gözetmeden topluluklara tebliğ etmişlerdir. Geçimlerini ise ya sanatları ile ya da ticaret yaparak sağlamışlardır.

Peygamber efendimiz, kırk yaşına kadar geçimini ticaretle sağlamış, Peygamberliği esnasında ise Kur’an’ın esaslarını tespit ettiği ganimetler dışında herhangi bir menfaat temin etmemiştir.

İLGİLİ AYETLER:

-Hz.Nuh milletine;-11/29  (224)  Ey milletim! Buna karşılık ben sizden bir mal da istemiyorum. Benim ücretim Allah’a aittir…

-11/50  (220)  Ad milletine kardeşleri Hud’u gönderdik. Şöyle dedi:”Ey milletim! Allah’a kulluk edin. O’ndan başka tanrınız yoktur; yoksa sadece yalan uyduran kimseler olursunuz.

-11/51 (226) “Ey milletim! Buna karşılık sizden bir ücret istemiyorum. Benim ücretim ancak beni yaratana aittir. Akletmez misiniz?

-25/56 (364) Ey Muhammed! Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

-25/57 (364) De ki: “ Ben buna karşı sizden bir ücret değil, ancak Rabbine doğru bir yol tutmak dileyen kimseler olmanızı istiyorum.”

-26/141 (372) Semud milleti de peygamberleri yalanladı.

-26/142 -152 (372) Kardeşleri Salih onlara:”Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim, artık Allah’tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak âlemlerin Rabbine aittir…”

-26/160 (373) Lut milleti de peygamberleri yalanladı.

-26/161-166 (373) Kardeşleri Lut, onlara:” Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan sakının ve bana itaat edin. Buna karşı sizden bir ücret istemiyorum; benim ecrim ancak âlemlerin Rabbine aittir. Rabbinizin sizin için yarattığı eşleri bırakıp ta, insanlar arasında, erkeklere mi yaklaşıyorsunuz? Doğrusu siz azmış bir milletsiniz dedi.”

26/176 (373) Ormanlık yerde oturanlar, Eyke’liler de peygamberlerini yalanladı.

26/177-183 (373) Şuayb onlara: Allah’a karşı gelmekten sakınmaz mısınız? Doğrusu ben size gönderilmiş güvenilir bir elçiyim. Artık Allah’tan sakının ve bana itaat edin. Ben buna karşı sizden bir ücret istemiyorum, benim ecrim ancak âlemlerin Rabbine aittir. Ölçüyü tam yapın eksiltenlerden olmayın. Doğru terazi ile tartın. İnsanların hakkını azaltmayın. Yeryüzünde bozgunculuk yaparak karışıklık çıkarmayın.

-34/47 (432) De ki: “Ben sizden bir ücret istersem, o sizin olsun; benim ecrim Allah’a aittir. O her şeye şahittir.”

-9/34 (191) Ey inananlar! Hahamlar ve rahiplerin çoğu insanların mallarını haksızlıkla yerler. Allah yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda sarfetmezlere can sıkıcı bir azabı müjdele.

-9/35 (191) Bunlar cehennem ateşinde kızdırıldığı gün, böğürleri ve sırtları onlarla dağlanacak, “Bu kendiniz için biriktirdiğinizdir, biriktirdiğinizi tadın. “ denecek.

SON SÖZ:

Peygamberler herhangi bir ücret talep etmezken, geçimleri devletçe veya kurumlar tarafından sağlanan bu günün din adamlarının bu genel kaideye uymayarak menfaat sağlamaları çok üzücüdür ve dinden uzaklaşmanın açık bir göstergesidir.

Hahamların ve rahiplerin durumuna düşmemek için Müslümanlar, yukarıda açıklanan 9/34 ve 35 numaralı Ayetleri her zaman göz önünde bulundurmalıdırlar.

Her ne sebep ve şekilde olursa olsun, din ile ilgili bütün faaliyetler, Allah’ın rızasını ve hoşnutluğunu kazanmak için yapılmalıdır.

Din asla meslek veya ticaret haline getirilmemelidir.

Allah’ın rızasını kazanabilme şuuru, imanın gereği olup, bütün insanlar tarafından benimsenmeli ve desteklenmelidir.

Continue ReadingDİN VE GEÇİM (1998)

DİN GÖREVLİLERİ (1998)

Camilerdeki vaazlarda hocalarımız, dini bilgiler verirken, zaman zaman seslerini yükselterek konuşmakta, fevri hareket ederek sinirlenip, cemaati cehennem ile korkutmakta, öğretim metotları ile ilgisi olmayan tavır ve davranışlar sergilemektedir.

Bazı televizyon kanallarındaki dini sohbet programlarında ise, konunun uzmanı profesörlerimiz çok daha ileri giderek, Müslüman din kardeşlerini şerefsizlikle itham edebilmektedirler. Günlük hayattaki sosyal münasebetlerde dahi bu tür davranışlara ve üsluba yer verilmemesi gerekirken, üstelik dini konuların açıklanması esnasındaki bu tutum ve davranışlar hepimizi üzmekte ve hatta birçok din kardeşimizi maalesef camiye gitmekten ve namaz kılmaktan soğutmaktadır.

İLGİLİ AYETLER:

-2/119 (17) Ey Muhammed! Doğrusu Biz, seni hak ile müjdeci ve uyarıcı olarak göndermişizdir. Sen cehennemliklerden sorumlu tutulmayacaksın.

-3/20(51) Ey Muhammed! Eğer seninle tartışmaya girişirlerse,”Ben bana uyanlarla birlikte kendimi Allah’a verdim”de. Kendilerine Kitap verilenlere ve Kitapsızlara:”Siz de İslam oldunuz mu?”de, şayet İslam olurlarsa doğru yola girmişlerdir, yüz çevirirlerse, sana yalnız tebliğ etmek düşer. Allah kullarını görür.

-5/99 (123)Peygamberlerin görevi sadece tebliğ etmektir. Allah sizin açıkladıklarınızı da gizlediklerinizi de bilir.

-11/12 (221) …Sen ancak bir uyarıcısın, Allah her şeye vekildir.

-25/56 (364) Ey Muhammed! Biz seni sadece müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik.

-35/23 (436) Sen sadece bir uyarıcısın

-35/24 (436) Şüphesiz Biz seni, müjdeci ve uyarıcı olarak, gerçekle gönderdik. Geçmiş her ümmet için de mutlaka bir uyarıcı buluna gelmiştir.

-48/8.9 (510) Ey Muhammed! Doğrusu seni şahit,müjdeci ve uyarıcı olarak gönderdik. …

-50/45 (519) …Ey Muhammed! Sen onların üzerinde bir zorba değilsin; söz verdiğim günden korkanlara Kur’an ile öğüt ver!

-88/21 (592) Ey Muhammed! Sen öğüt ver! Esasen sen sadece bir öğütçüsün.

-88/22 (592) Sen, onlara zor kullanacak değilsin!

SON SÖZ:

Görüldüğü gibi, Allah Peygamberine dahi insanları korkutmak, ürkütmek, aşağılamak, horlamak, şerefsizlikle itham etmek ve zor kullanmak yetkisi vermemiştir.

Continue ReadingDİN GÖREVLİLERİ (1998)

İSLAMİYET ORTADOĞU İSRAİL (1998)

610 Yılında son Kitap yeryüzüne indirilmeye başlamış ve 23 senede tamamlanmıştır. Bu itibarla İslamiyet’in başlangıç tarihi de 610 dur. Bilahare Müslümanlar Mekke-Medine ekseninden dört bir yana dağılmaya başlamıştır.711 de Cebel-i Tarık boğazı geçilmiş, İberik Yarımadası etki altına alınmış ve Endülüs Emevi Devleti kurulup Avrupa’yı tehdit eder duruma gelmiştir.

Bütün semavi dinler Allah’ın takdiri ile ORTADOĞUDA (dünyanın kalpgahı)meydana gelmiş ve buradan yayılmıştır.

İslamiyet’le birlikte ORTADOĞU Müslümanların kontrolüne geçmiş ve bu hâkimiyet 1948 senesine kadar devam etmiştir. Tam 1338 sene.

Genel jeostratejik bir kural olarak; Ortadoğu’yu elinde bulunduranlar, yaşlı Avrupa kıtasını karadan iki ana stratejik istikameti kullanarak istila edebilir veya etki altına alabilir.

BİRİNCİ ANA İSTİKAMET:

Kuzey Afrika-Cebel-i Tarık boğazı-İspanya-Fransa-Orta Avrupa,

İKİNCİ ANA İSTİKAMET:

Anadolu-Balkanlar-Orta Avrupa,

Yukarıda kısaca temas edildiği gibi, İslamiyet’in ilk yayılma yıllarında, birinci ana stratejik istikamet denenmiş, İspanya ele geçirilmişse de Fransa istila edilip Orta Avrupa’ya(HEDEF)varılamamıştır.

Yedi asır kadar İspanyada etkisini devam ettirebilen Müslümanlar; onbeşinci asırda gerisin geriye Afrika’ya çekilmek zorunda kalmış ve yeniden Hıristiyanların eline geçmiştir.

İkinci ana stratejik istikamet Osmanlıların Trakya’ya geçmelerinden sonra kullanılmış, Viyana önlerine kadar varılmışsa da Orta Avrupa(HEDEF)istila edilememiştir.

Osmanlıların Balkanlardaki yönetimi takriben altı asır devam edebilmiş,1918 Mondros mütarekesi ile Boğazlar hattına çekilmek durumunda kalınmıştır.

İslamiyet’in Anadolu’daki egemenliğine son vermek için, bu defa Sevr anlaşmasıyla istila edilmek istenmiş fakat Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde bir avuç Müslüman Türk, destanlar yazarak savaşmış, vatanlarına sahip çıkmış, ezan sesini bu topraklarda devam ettirebilmiştir.

Osmanlı İmparatorluğunun çöküşünden sonra Balkanlardaki Müslümanlar ise baskılara rağmen dinlerini devam ettirebilmişler, İspanyada olduğu gibi din kıyımına uğramamışlardır.

Yaşlı Avrupa kıtasının stratejik iki ana istikametten Müslümanlarca istila veya etkileme harekâtı; onbeşinci asırda İspanyanın Müslümanlardan tamamen arındırılması, Osmanlıların ise Viyana kapılarından geri çekilmeye mecbur edilmeleri ile(17nci yy,)2ominci yüzyılın başında Avrupa İslamiyet’in etkisinden tamamen kurtarılarak sona ermiştir.

Böylece İslamiyet asıl üssü olan ORTADOĞU’YA(KALPGAH’a) çekilmek durumunda bırakılmıştır.

ORTADOĞUDA İSRAİL DEVLETİ:

Her ne pahasına olursa olsun Ortadoğu üssünün Müslümanların elinde bulundurulması hayati öneme haiz ise de; dünyayı yönetenlerin planları gereği, birinci dünya savaşı ile Osmanlıların Ortadoğu hâkimiyetine son verilerek, sahipsiz bir konuma getirilmiş, askeri ve ekonomik yönden çok zayıflatılmıştır. İkinci dünya savaşı Ortadoğu’yu daha da zayıflatarak, işgaline çok uygun bir zemin hazırlamıştır

İki atom bombasının Japonya’ya atılmasından üç sene sonra, Yahudilerle Hıristiyan’ların, yıllarca süren büyük çabaları neticesinde,1948 senesinde FİLİSTİN toprakları üzerinde İSRAİL devleti kurulmuştur.

Müslüman ORTADOĞU’NUN(KALPGAH’ın)böğrüne bir HANÇER gibi saplanmıştır. Böylece Müslümanların 1338 sene süren hâkimiyetleri sona ermiş, Ortadoğu’nun en kritik bölgesi İsrail’in eline geçmiştir. Müslüman topluluklar tam ortadan, bundan böyle birbirleriyle fiziki temas sağlayamayacak şekilde, ikiye bölünmüş, ilerde de telafisi mümkün olamayacak bir biçimde zafiyete düşürülmüştür.

İsrail;1947.1967.1973 savaşları ile etrafındaki Müslüman Arap devletlerini sindirebilmiş, o tarihten bu yana da sahip olduğu topraklarda hâkimiyetini pekiştirmiştir. Hedefi vaat edilmiş topraklar yani ORTADOĞU(KALPGAH)dur.

Dünyayı yönetenlerin yardımı ile etrafındaki ülkeler(Lübnan, Irak, İran, Kuveyt, Körfez ülkeleri, Suudi Arabistan ve PKK vasıtası ile Türkiye)devamlı baskı altında tutulmaktadır.

İSRAİL’İN GÜCÜ:

İsrail’in gücünün kaynağı, kendi devleti dışında, asırlar önce bütün dünyaya yayılmış; ilimde bilimde, teknolojide, sanatta en üst seviyelere ulaşmış Yahudi asıllılar ile dünya sanayini, harp sanayisini ve ticaretini ellerinde bulunduran, Yahudi kuruluşlar ve Yahudi işadamlarıdır.

Dünya ticareti, mali yönetimi, sanayi ve harp sanayi, yazılı ve görsel basın, medya kuruluşları, fiilen veya dolaylı yoldan İsrail’e arka çıkanların emrinde veya kontrolündedir. İsrail’in hedefi dünyayı yönetebilecek güce sahip olmaktır. Rahmetli Üzeyir Garih’in sözleri ile bu güç bilimdir, bu güç paradır; bu iki güç Yahudilerin milli karakteridir. Bundan dolayı sayıca az olmalarına rağmen, yeryüzündeki varlıklarını üçbin senedir devam ettirebilmişlerdir.

SON SÖZ:

Müslümanlar son dört yüz yıldır, gitgide güçlerini yitirerek zayıflamışlar, dolayısı ile İsrail hançerinin bağırlarına saplanmasına engel olamamışlardır. Bu zafiyetten kurtulmanın yolu; Müslümanların şekilcilikle yetinmeyip, Kur’an-ı Kerim’in içeriğini öğrenip onunla amel ederek çok çalışmak sureti ile bilimde ve paraca üstünlük sağlamaktır. Tek kurtuluş yolu budur. Bunu görmeyen gözler, algılayamayan kalpler mühürlenmiş demektir.

Son Peygamber Hz. Muhammed(sav.)in ümmeti, gücünü yitirmiş, diğer tarafta Yahudi’nin gücü dünyaya hâkim olmuşsa, herhalde KIYAMET SAATİ yaklaşmış olmalı!

Continue ReadingİSLAMİYET ORTADOĞU İSRAİL (1998)

BATI MEDENİYETİ SEVİYESİ (1998)

Batı medeniyeti seviyesine ulaşmak veya muasır medeniyetin üzerine çıkabilmek düşüncesi, yaklaşık iki asırdan beri insanımızı meşgul etmiş, hele cumhuriyetle birlikte(74 seneden beri) onunla yatıp. Onunla kalkar hale gelmişizdir. Fakat ne hikmetse, bir türlü ona erişemedik, ona kavuşamadık. Ona âşık olan cumhuriyet neslinin büyük bir kısmı vuslata eremeden göçüp gitti.

Batı medeniyetini aşağıdaki olgular meydana getirmektedir:

-Sosyolojik, kültürel olgu,

-Ekonomik, siyasal olgu,

– Din olgusu,

Bu beş olgu bir ölçü veya seviye ortaya koymakta, ona da yaşam standardı adı verilmektedir. İşte bize gösterilen hedef bu standardın üzerine çıkmaktır. Bu beş olgu içinde, kısa ve hatta orta vadede süratle elde edilmesi gerekeni, hiç şüphesiz ekonomik olgu yani ekonomik güçtür. Zira sosyolojik, kültürel olgular uzun vadede ekonomik güce bağlı olarak elde edilebilecek hedeflerdir.

Her toplumun sosyolojik ve kültürel olguları algılayıp sahiplenmesi, değişken birçok faktöre bağlıdır. Dayatıcı bir yaklaşımla, kısa vadede, bu iki olgunun gerçekleşmesi mümkün değildir. Çünkü her bireyin veya nesillerin bu değişiklikleri özümsemesi zaman alır.

Din olgusuna gelince, bireyler genelde dinlerini değiştirmeyeceğine göre, kısa, orta veya uzun vadede etkisini değiştirmeyeceğini kabul edebiliriz.(sabit faktör olarak)

Dinden kastedilen, nüfusunun çoğu Müslüman olan bu ülkede, insanlığın anayasası olan Kur’an-ı Kerimdir.

Siyasal olgu ise, diğer olgulara bağlı olarak teşekkül eder. Ancak batı medeniyet seviyesinin üzerine çıkma meselesini en fazla etkileyecek, en önemli ve en çok nazar-ı dikkate alınması gereken olgu şüphesiz ekonomidir. Ekonomisini güçlendirip, fert başına düşen gelirini, batı ülkelerinin gelir düzeyine yükseltmedikçe, Türkiye’nin hedefine ulaşması çok güç, belki de imkânsızdır.

Başarmanın tek yolu, topyekûn düzenli ve disiplinli çalışmak, kazancımızı gösterişten uzak, israf etmeden, yerli yerinde kullanmaktır.

Şayet bütün bunları elinizin tersi ile iterek:

-Kahvehane, diskotekleri(kendiniz spor yapmayıp)stadyumları doldurur,

Dinleniyorum diye, bütün yaz boyunca, sahillere, plajlara koşar, geceleri dinleneceğinize zevk-i sefa eder, içki, kumar ve fuhuş ile geçirirseniz, evlilik dışı yaşam tarzını benimserseniz;

-Ölçü ve tartıyı doğru yapmaz, haram yer hırsızlık yaparsanız, Hakka itibar etmeyip, batıl ile yaşarsanız, Ahiret hayatını yok sayarak, yalnız bu dünya için yaşarsanız,

BU sevdadan vazgeçmek gerekir.

SON SÖZ:

Milli birlik ve beraberliğimizi korumak şartıyla; mevcut düzenle, muasır medeniyet seviyesine, kısa ve orta vadede ulaşmak mümkün görülmemektedir.

Continue ReadingBATI MEDENİYETİ SEVİYESİ (1998)

End of content

No more pages to load