TÜRKİYE NEREYE GİDİYOR, HALK, SOL PARTİLER, ORDU (1997)

BATI MEDENİYETİ

Batı medeniyeti seviyesini yakalama ideali ve bu yolda sarf edilen gayretler; Halk-Sol partiler-Ordu üçgeninde telafi mümkün görünmeyen ve ileride daha vahim neticelere gebe olan çok büyük olumsuzlukları zahirende olsa beraberinde getirmiştir.

HÂKİMİYET:

Hâkimiyet kayıtsız şartsız milletin olduğuna göre, halkının bağrından çıkan ordusu, halkına karşı neden tavır alıp, dayatmakta ve zorla halkını yönetmeye talip olmaktadır?

Halk, anılan ideali gerçekleştirmeye gönül koymuş, milli ve dini benliğini koruyarak, var gücü ile gayret göstermektedir. Bunda hiç kimsenin şüphesi olmamalıdır. Zira Türk Halkı Cumhuriyeti canları kanları pahasına kurmuştur. Bu husus bir ferde veya bir zümreye mal edilmemelidir ve edilemez de!

TÜRKLER:

Türkler, İslamiyet’ten önce de büyük devletler ve medeniyetler kurmuş asil bir millettir. İslamiyet’in kabulünden sonra, birkaç asır içinde Kur’an-ı Kerim’in insanoğlunun yaşamına kattığı büyük imkânlarla ve”inanmışsanız en üstünsünüz”düsturu ile üç kıtaya hâkim olarak dünya devletini kurabilmişlerdir.

DÜNYA DEVLETİ:

Dünya devleti olan Osmanlının kuruluşunda İslamiyet’in rolü asla inkâr edilemez. Diğer yanda bu büyük imparatorluğun çöküşünün, ayrıca ardından kurulan Cumhuriyetimizin, bütün gayretlere rağmen yetmiş seneden beri batı medeniyet seviyesinin üzerine çıkamamasının faturalarını Kur’an-ı Kerim’e kesemezsiniz, kesmemelisiniz!

BÜROKRATLAR:

Bugün devlet yönetimini ellerinde bulunduran sivil ve asker bürokratlar, laiklik kisvesi altında, maalesef din ile hiç ilgisi yokmuşçasına devlet yönetmektedirler. Uhrevi olan Kur’an’ı Kerim ile tamamen dünyevi olan demokrasi ve insan hakları hepsi birey içindir. Yani insanın refahı ve saadeti içindir. Onun canını, malını, namusunu, şeref ve haysiyetini korumak içindir.

ORDU HALK İLİŞKİSİ:

DİNİ BAKIMDAN;

Demokrasi elden gidiyor, yerine şeriat düzeni geliyor, yobazlık hortluyor, Türkiye geriye götürülüyor yakınmaları ilmi verilere göre incelenip değerlendirilmelidir. İrtica, yobazlık, dini kıyafet ile şekilcilik,1400 sene önceki yaşam tarzı benimsenerek uygulanıyor vaveylaları; Kur’an’ı Kerim ile bağdaştırılıp ”O böyle emrediyor”denilmemelidir.

Kur’an’ı Kerim;ben müslümanım diyerek iman eden herkesin uyması zorunlu esaslardan ibarettir

Aile, cemiyet, okul Kur’an’ın içeriğini öğretmemiş, siz de merak edip öğrenmediyseniz, dolayısı ile emirlerini yerine getirmediyseniz, ayrıca etrafınızdakilere de tavır ve hareketlerinizle mani olmaya kalkışırsanız, siz her zaman halkınızla karşı karşıya gelirsiniz.

YAŞAM TARZI:

Silahlı kuvvetlerin komuta heyeti, askeri okula girişinden emekli oluncaya kadarki yaşamlarını ailesi ile birlikte, kışla, lojman, orduevi üçgeni arasında geçirir. Bu bir fasit dairedir. Hizmet yükünün ağırlığı nedeniyle halkın arasına giremeyip, onunla haşır-neşir olamamaktadır. Siyasi, kültürel, ekonomik ve sosyal olayları sadece görsel ve yazılı basından takip edebilmekte ve maalesef onlara akademik kariyer yapma fırsatı da verilmemektedir.

KIŞKIRTMALAR:

Kışkırtmalar, tamamen dış kaynaklı ve Kur’an-ı Kerimi bilmek ve anlamak istemeyen aydınların marifetidir. Sovyetler Birliğinin dağılmasından sonra zamanın NATO genel sekreteri Willey Claes’in verdiği”Radikal İslam soğuk savaş sonrası dönemde, batının karşılaştığı en büyük tehdittir”beyanı bunun en açık delilidir.

Nato’nun açıkladığı tehdit, ülkede meydana getirilen kışkırtmalar ve solcu aydınların, medyanın bir bardak suda kopardığı fırtınalar, Silahlı Kuvvetlerin komuta kademesini maalesef büyük ölçüde etkilemiş ve dönüşü olmayan bir mecraya sürüklemiştir.

ASKERLİK SANATI:

Askerlik bir sanattır. Bu sanatı icra edenler yönetimde mutlak itaat ister ve beklerler. Bunun adı mutlakıyettir. Ülkede meydana gelebilecek istikrarsızlıklar nedeniyle bu sanat mensuplarından;(faaliyetleri, yaşayış ve yapıları itibarı ile)demokrasi ile bağdaşmaları beklenmemelidir.18.Bölüm izle

Bu konu; devletin demokrasiyi özümsemiş müesseselerinin, özümsemeyip halen mutlakıyetle yönetilen müessesesine galebe çalması, diğer bir deyişle, bütün erklerin, siyasi otoritenin emrinde olması meselesidir.

Siyasi otoritenin hizmet göremez hale geldiğini bahane ederek, TSK ‘nın müdahaleye yeltenerek, devleti yönetme girişimi, yetmiş senedir demokrasiyi tesis ve yaşatmak için yapılanları yok edeceği gibi, devleti kurtaracağım derken demokrasiyi tahrip eder

Gerçek ve ileri demokrasilerde, devlet yönetimindeki sivil ve asker bürokratlar ve siyasiler, dengeli bir şekilde (hiçbir dayatmaya maruz kalmadan)işlevini sürdürebilmektedir. Türkiye de ise maalesef hiçbir zaman demokrasi ağırlığını bu dayatmacı zümre üzerinde hissettirememiştir. Çünkü demokrasiyi özümsemek; eğitim, kültür ve zihniyet meselesidir. Son 37 yılda yapılan dört askeri müdahale işte bu kafa yapısına sahip olanların eseridir. Bu değişmediği takdirde askeri müdahaleler önümüzdeki senelerde de devam edecektir.

SON SÖZ:

Demokrasi; eğitim, kültür ve zihniyet meselesidir. Tahammül ve hoşgörü gerektirir. İnsanların bir siyasi otorite altında eşit şartlarda yaşamasıdır. Siyasi otoriteye her ne sebeple olursa olsun başkaldırması veya dayatması düşünülmemelidir. Aynı zamanda genellikle çoğunluğun isteklerine uyabilme olgunlunu gösterebilmektir.

Demokrasilerde müesseseler arasındaki koordinasyonu siyasi otorite sağlar.

Demokratik bir ülkede, insanların dini vecibelerini yerine getirmeleri, hiçbir engellemeye veya dayatmaya maruz kalmamalıdır

Continue ReadingTÜRKİYE NEREYE GİDİYOR, HALK, SOL PARTİLER, ORDU (1997)

DÜNYA DEVLETİ (1997)

Yeryüzünde bir Dünya devleti kurulmuştur.

Bu devlet, bütün Dünya’ya hâkim olma yolundadır.

Normal bir devlet gibi organları da mevcuttur.

Meclisi, Yürütme Organları, Ordusu vardır ve dünya sathına yayılmıştır.

Bu devletin temelleri 18nci asrın başında atılmış ve 1789 Fransa ihtilaliyle rüştünü ispat etmiştir.

19ncu asır, dünya devletinin kuruluş hazırlıklarıyla geçirilmiştir.

20nci asrın ilk yarısında, ortam; İdeolojik yapılanmalarla, genel ve mevzi savaşlarla iyice yumuşatılmıştır.

Asrın ikinci yarısında, son hazırlıklar bitirilmiş, yaşadığımız şu günlerde ise, dünya üzerinde, dünyaya hâkim bir tek devletin kurulduğu belirgin hale gelmiştir.

Bunun gerçekleştiğini anlayabilmek için dünyada meydana gelen politik, ekonomik ve askeri olaylara bir göz atmak yeterlidir;

Birinci dünya harbi, planlandığı şekilde, Avrupa’yı ve Orta Doğuyu perişan etmiş, bir dünya devleti olan altı yüz senelik Osmanlı İmparatorluğu çökmüş ve Orta Doğu, ilerde atılacak bazı adımlar için sahipsiz bir konuma getirilmiştir. Dünya aynı zamanda, taban tabana zıt iki büyük ideolojik kampa ayrılmıştır.

İkinci dünya harbi bu kere, bütün dünya ülkelerini kasıp kavurmuş, altı sene insanlığa cehennem azabı yaşatmıştır.

Sonunda atılan iki bomba ile de, istenildiği takdirde, Dünya’nın nasıl yok edilebileceğinin provası yapılmıştır.

Asrın başından ortasına kadar cereyan eden bütün bu olaylarla, tespit edilen bütün hedeflere varılmıştır.

Jeostrateji de; Dünyanın merkezi Orta Doğudur.

Dünyanın kalbgâhıdır.

Kalbgâha hâkim olan ülke dünyaya da hâkim olur.

Dünyanın bir numaralı stratejik maddesi olan petrolün yarıdan fazlası bu bölgeden sağlanmaktadır.

Bu bölge halklarının gelir düzeyleri genelde çok düşüktür. Etraflarına bir etkileri olmadığı gibi, kendilerine de faydaları yoktur. Geri kalmışlığın bütün belirtilerine sahiptirler. Ensesine vur ağzından lokmasını al deyimi, onlar için rahatlıkla söylenebilir.

Bütün ülkelerin desteği ile (Arap ülkeleri hariç) Kalbgâhın göbeğinde, 1948 senesinde, yepyeni, küçücük bir devlet kurulmuştur.

İdeolojik çatışmalar ve soğuk harp sayesinde bu küçük devlet, çok kısa zamanda orta doğunun en kuvvetli devleti konumuna gelebilmiştir.

Kuruluşunun ilanından 19 sene sonra, güney ve kuzey komşularına kafa tutabilmiş ve emelleri doğrultusunda onları, sindirebilmiştir.

Görünürde hiç bir harp sebebi ortada yokken, iki Müslüman ülke: İRAN ve IRAK, on sene devam eden bir ölüm kalım mücadelesi içine itilmişlerdir.

Bu da yetmiyormuş gibi IRAK, KUVEYT tuzağına düşürülmüş, İslam ülkeleri de dâhil, dünyanın sillesini yemek suretiyle, bir daha toparlanamayacak duruma getirilmiştir.

Diğer tarafta; KUVEYT, ARAB EMİRLİKLERİ ve SUUDİ ARABİSTAN, kısa bir zaman içinde telafisi mümkün olmayan ekonomik krizlere sürüklenmişlerdir.

Orta Doğunun son ülkesi konumunda olan TÜRKİYE de PKK terörü ile etkisiz duruma getirilmeye çalışılmaktadır.

Görüldüğü gibi, dünya devleti körfez harekâtıyla, bir taşla pek çok kuş vurmuştur. Böylece, Orta Doğunun istilası için bu bölgedeki ülkeler yumuşatılmış, bütün engeller ortadan kaldırılmıştır.

Vadedilmiş topraklar hayali, hayal olmaktan çıkarılmıştır.

Kalbgâhın istilası an meselesi haline gelmiştir.

Bu tarihi oluşuma, dünyanın bugünkü, ekonomik, politik ve askeri konjonktürü içinde karşı çıkabilecek o denli babayiğit bir ülke mevcut değildir.

Avrupa kendi birliğini oluşturmakla meşguldür.

Japonya’nın politik ve askeri etkinliği hemen hemen yok gibidir. Ekonomik bakımdan etkisi ise bugün için oldukça hissedilebiliyor.

Çin Halk Cumhuriyetinin kısa ve orta vadede bir etkinliği mevzubahis edilmeyebilir.

Dünya Devleti’ni kurma çabaları içinde olanlar; yukarıda değindiğimiz gibi, asrın başında, komünist ideolojiyi kendi elleriyle meydana getirmişler, yetmiş sene sonra yine kendi elleriyle yok etmişlerdir. Bu nedenle Rusya’nın, kısa ve orta vadede bir etkinliği beklenmemelidir.

Bu arada, ufak bir ayrıntıya da değinmekte fayda vardır:

ŞATTÜLARAB’ın doğusunun da, zarar vermeyecek şekilde emniyet altında bulundurulması hayati önem taşımaktadır.

Bunun için, ABD yönetimi İran’a karşı, daha şimdiden gerekli tedbirleri almaya başlamıştır.

İlk etapta, ekonomik ambargo uygulaması konusu gündeme gelmiş bulunmaktadır.

Diğer gelişmeleri hep beraber göreceğiz.

NETİCE:

Başkan CLINTON’ı Hafız Esat’ın ayağına gönderebilen dünya devleti yetkilileri, dünyanın tek hâkimi durumundadırlar.

Dünyanın kaderi şeytan ile dostluk kuran bir avuç insanın elindedir.

Altıbuçuk milyar insan, bu durumu görüpte bir tedbir alamıyorsa işimiz Allah’a kalmış demektir.

Continue ReadingDÜNYA DEVLETİ (1997)

DÜNYANIN KALPGAHI (1997)

 Yetmiş senelik Komünist S.S.C.B. dağılmış,

İki Almanya birleştirilmiş,

Körfez savaşı ile orta doğudaki ülkeler sindirilmiş,

Asıl hedefin gerçekleştirilebilmesi için dengeler altüst edilmiştir.

Bu olayların neticesinde de senelerden beri üzerinde çalışılan düzenin temelleri atılmaya başlanmıştır. Bu düzenin temelini ise Ortadoğu oluşturmaktadır. Nüvesini bugün için İsrail, yakın bir gelecekte vaat edilmiş topraklar teşkil edecektir.

Orta doğunun güneyinde Arabistan yarımadası ve Afrika bulunmaktadır. Yakın, orta ve uzun vadede güneyden askeri bir müdahale beklenmemelidir.

Doğusunda İran bulunmaktadır. İran bölge ile hemhuduttur. Her zaman her hal ve şartta müdahalesi beklenmelidir.

 Dünya üzerinde İslamiyet’in güçlenmesine paralel olarak ve daha rasyonel bir din siyaseti takip ettiği takdirde İran; Orta doğuda yakın, orta ve uzun vadede tehdit unsuru olmaya devam edecektir. İlgili güçler daha şimdiden İran’ı etkisiz hale getirebilmek için faaliyete geçmişlerdir.

Orta doğuya en büyük tehdit ve tehlike kuzeyden gelmektedir.

Boğazları elinde bulunduran Türkiye Ortadoğu’nun içinde yer almaktadır. En önemli stratejik madde haline gelen su kaynakları Türkiye’nin elinde bulunmaktadır.

Ortadoğu’ya hâkim olmaya çalışan ülke, Türkiye’yi daima kendi safında bulundurmaya ve tutmaya mecburdur. Bunu da gerçekleştirmek için üç hareket tarzı mevcuttur

Birinci hareket tarzı: Türkiye’yi istila etmek.

İkinci hareket tarzı: Dünya siyasi, ekonomik ve askeri arenasında Türkiye ile birlikte hareket etmek.

Üçüncü hareket tarzı: Türkiye ekonomisinin içerde ve dışarıdaki etkinliğini elinde bulundurmak.

Barış içinde bir arada yaşama baz alındığı takdirde; ikinci ve üçüncü hareket tarzları risksiz olup, her iki ülke halkları yararına her zaman kolaylıkla gerçekleştirilebilir. Bu birliktelik bütün insanlık âlemi için prototip olabilir. Laik bir düzen içinde “sizin dininiz size, benim dinim bana”emri muvacehesinde hayata geçirilebilir. Böylece bütün insanlık âleminin ebedi sulh ve sükûna kavuşabilmesi için, ilk tohumlar şimdiden atılmış olur.

SON SÖZ:

Kalpgaha hâkim olan, dünyaya da hâkim olur. Elinde bulundurduğu sürece hâkimiyetini devam ettirebilir.

Continue ReadingDÜNYANIN KALPGAHI (1997)

End of content

No more pages to load